• ÖZLER ORMAN ÜRÜNLERİ
    • 0216 420 5898
    • ÖZLER ORMAN ÜRÜNLERİ
    • 0216 420 5898
    • ÖZLER ORMAN ÜRÜNLERİ
    • 0216 420 5898
    • ÖZLER ORMAN ÜRÜNLERİ
    • 0216 420 5898
    • ÖZLER ORMAN ÜRÜNLERİ
    • 0216 420 5898
ÜRÜNLERİMİZ
FOTO GALERİ
Site Haritası
Takvim

.

       NEDEN AHŞAP


Ahşap mükemmel bir yapı malzemesidir. Burada ahşabı çağımız teknolojisinin üstün ürünleri beton ve çelik ile kısaca karşılaştıralım:

      Ahşap yüksek bir taşıma gücüne sahiptir


1 kilogram ahşap, 1 kilogram beton ya da çelikten fazla yük taşır. Ahşap ile 250 metrelik açıklar kolonsuz geçilebilmektedir. Bu tip konstrüksyonlarda, ağır olması nedeni ile çelik kullanılamıyor.

       Ahşap doğa şartlarına ve depreme dayanıklıdır


Hava şartlarına, kimyasallara dayanıklılık bakımından en yüksek notu gene ahşap alıyor. İngiliz Standartlarına göre elektrik ve telekomünikasyon hatlarında kullanılan ahşap direklerin hizmet ömürleri 50, su soğutma kulelerinde kullanılan ahşap dolguların 30, ahşap karayolu köprülerinin ise 50 yıldır. Bu alanlarda beton ve çeliğin ömrü yukarıdaki rakamların yarısına erişebilmektedir. "Karbonatlaşma" sorunu, son yıllara kadar hizmet ömrünün sonsuz olduğuna inanılan "betonarme"ye büyük bir darbe indirmiştir.

       Ahşabın yangına karşı direnci yüksektir


Genel kanının aksine ahşabın yangına direnci beton ve çelikten üstündür. Bugün ABD'nde kapalı spor salonu gibi büyük kalabalıkların bulunacağı yerlerin, yangın tehlikesine karşı ahşap karkas olarak inşasına gidilmekte, Almanya'da gene aynı nedenle çelik konstrüksyonlar ahşap kaplanmaktadır. Yangınlar üzerine yapılmış araştırmalar ve derlenmiş istatistikler taşıyıcı olarak kullanılan ahşabın en güvenli malzemelerden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yangının başlama nedeni hiçbir zaman ahşap değildir ve ısı geçirmeme, kömürleşme özellikleri nedeniyle ahşap-karkas yapının büyük yangınlara ne kadar dayanabileceği kesin olarak hesaplanabilmektedir. Ahşap yapılar yangına 30-90 dakika dayanabilecek şekilde tasarlanabiliyor. Ancak çıplak çelik konstrüksyon (çeliğin genleşme katsayısının yüksekliği nedeniyle) normal bir yangına ancak 10 dakika dayanabilmekte, yapı ikaz vermeden anında çökmektedir.

 

      Ahşap kaynağı yenilenebilen tek yapı malzemesidir

 Bu özelliği, üretimi ve işlenmesi için az enerji istemesi (aynı miktar alüminyumun ellide biri kadar) dönüşebilir olması ve üstün ısı yalıtım özellikleri ile birleştirilince onu çağımızın çevre ve enerji sorunlarına en iyi cevap veren malzemesi yapıyor. Bilinenin aksine ahşap kullanmak ormanların yaşamasını sağlar . Nitekim ahşabı fazla kullanan ülkelerde orman alanları devamlı çoğalıyor. Greenpeace  de doğramada ahşabı öneriyor.

 

     AHŞAPI   GÜNDEME  GETİRMELİYİZ …

The Economist’in 28 Ağustos 1999 sayısında çıkan ‘Türkiye’den Dersler’ yazısında aynen şunlar söyleniyor:

“1994 Los Angeles (54 ölü) ve 1995 Kobe (6500 ölü) depremlerinden alınan dersler – her şey eşit olduğunda - ölü sayısını etkileyen en kritik faktörün kullanılan yapı malzemesinin özellikleri olduğunu gösteriyor.

Katil ağırlıktır :Türkler, başlarının üzerindeki yıkılan strüktürlerin altında ezildiler.

Japonya’da sık olan tayfunlardan korunmak amacıyla inşa edilmiş ağır çatılı yapıların ölümcül olduğu ispat edildi. California’da ise beton temellere bağlanmış hafif çatılı ahşap karkas evler titremelere dayandı. Türkiye ve yardıma koşan iyi niyetli yabancılar ağır ve yüksek beton binaları tekrar inşa etmeden önce, “eski-moda” ahşabı düşünseler iyi ederler.”

Türkiye’de ahşap yapıdan söz edince bütün mimar ve mühendislerin kaşları kalkıyor. ‘‘Ülkemiz artık gelişmiştir, deprem yönetmeliğimiz çağdaştır ve depreme dayanıklı beton binalar yapabiliriz eksiğimiz sadece kontrol mekanizması ve namuslu müteahhitler.’’ Yılda 400.000 konut yapılan bir ülkede kontrol mekanizmasının işleyebileceğini sanmak hayalciliktir. Yapı denetim kurumları en gelişmiş ülkelerde bile bu yapılamıyor.

İkinci göz ardı edilen önemli nokta ise hiçbir üretimin hatasız olamayacağı. ISO 9000’li buzdolabınız her zaman arızalı çıkabilir, gidip değiştirebilirsiniz. Ama binalar çökünce insanlar ölüyor.

Türkiye’de depremle yaşamaya mecburuz. Amaç depremlerde ölü sayısını en aza indirmek. Bunun yolu ise hafif ve az katlı bina yapmaktan geçiyor. En kötü hafif binadan sağ kurtulma olasılığı çok yüksek. Çöken hafif bir ahşap çatıdan kafanızı bir yastık ile koruyabilir, altında kaldığınız enkazdan ise 2-3 komşunun yardımı ile çabucak çıkarılarak kurtulabilirsiniz.

The Economist’in dediği gibi, “eski – moda” ahşabı tekrar düşünmenin zamanı çoktan geldi.

Bu nedenle sitemizde Dr. David Yeomans’ın ‘‘Depreme Karşı Ahşap Yapıların Güvenilirliği’’ başlıklı yazısını yayınlıyoruz. Bu yazı 4 Ekim 1999 tarihinde Yapı Endüstri Merkezi’nde düzenlenen konferansta kendisi tarafından sunulmuştur.

 

Ahşap yapılar depreme daha dayanıklı

Deprem bölgesi olan Türkiye'de ahşap iskeletli yapıların önemini vurgulamak amacıyla yapılan araştırmaya göre, ahşap yapıların depremde daha güvenli yapı sistemleri olmasına rağmen gerekli önemin verilmediği belirlendi.    

 

ntvmsnbc ve Ajanslar

Güncelleme: 12:07 TSİ 25 Eylül. 2010 Cumartesi

TRABZON - Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürsel Çolakoğlu'nun danışmanlığını yaptığı, araştırma görevlisi ve doktora öğrencisi Cenk Demirkır'ın hazırladığı, ''Ahşap İskeletli Yapıların Deprem Performansı'' konulu çalışmada, geçmişte dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen depremlerde bu tür yapıların gösterdiği performanslar incelenerek, Türkiye için ahşap çerçeveli yapıların anlamı ortaya çıkartıldı.        

Prof. Dr. Çolakoğlu, depreme dayanıklı yapılar konusunda mühendislik disiplinleri arasında çok özverili çalışmalar yapıldığını ve ortak çözümler üretildiğini belirterek, ''Özellikle ahşap ve ahşaptan üretilmiş levhaların yapı içerisindeki kullanım oranının yüzde 90'a ulaştığı bina tasarımlarında, çok daha şiddetli depremlerde meydana gelen kayıplar çok daha az olmaktadır. Bunu sadece ABD'de olan depremlerdeki ahşap yapıların durumuna bakarak da görmek mümkündür'' dedi.        

Yer bilimcilerin Türkiye'nin, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunduğunu her ortamda ve haklı eleştirileriyle açıkladıklarını ifade eden Çolakoğlu, ''Deprem ülkesi olduğumuzu yediden yetmişe herkesin artık öğrenmiş olmasına rağmen, alınan önlemler konusunda kamuoyu güvensizlik hissetmektedir. Geçmişte Türkiye'nin birçok yerinde yıkıcı depremler olmuştur. Geçtiğimiz 50 yılda, depremlerin risklerini ve depreme maruz kalındığında hayatta kalabilmemiz için gerekli tedbirleri almamız gerektiği konusunda farklı disiplinlerdeki bilim adamları ve araştırmacılar hemfikir olmasına rağmen, hala kesin ve net çözümler ortaya konamamakta ve bu da kamuoyunda farklı görüşlerin ve endişelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır'' diye konuştu.


       
''AHŞAP ESKİ ÇAĞLARDAN BERİ KULLANILAN ÖNEMLİ BİR YAPI MALZEMESİDİR''


Prof. Dr. Çolakoğlu, ahşap yapının, kereste ve yapısal levhaları birleştirerek sağlam ve yapımı hızlı duvar, döşeme ve çatı bileşenlerini meydana getirdiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:   

''Bileşenler dayanıklı, birleştirilmesi ve yalıtımı kolaydır. Diğer yapı malzemelerine göre, depreme karşı önemli avantajları olan ahşap yapı, depremde daha güvenli yapı sistemlerindendir. Ahşap, sağlam ve hafiftir. Ahşap yapı iskeletinde çok sayıda eleman ve çivili birleşme yeri olduğundan kuvvetleri absorbe eden çok miktarda yük yolu vardır. Ahşap yapılarda kullanılan bağlantılı birleşme yerleri depremin enerjisini dağıtmak için elverişlidir.''       

Ahşabın eski çağlardan beri kullanılan önemli bir yapı malzemesi olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Çolakoğlu, şunları kaydetti:        

''Türkiye'de ahşap taşıyıcı sistemler yaklaşık 40-50 yıl öncesine kadar yaygın bir şekilde inşa edilmekteydi. Fakat betonarme yapım tekniğinin ortaya çıkması ve gelişmesi ile birlikte ABD, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi ülkelerin aksine ülkemizde ahşaptan uzaklaşılmaktadır. Geçmişte deprem felaketleri nedeniyle pek çok can ve mal kayıpları yaşanan ülkemizde gelecekte de olası depremler nedeniyle pek çok can kayıpları yaşamamak için ahşap yapılara yeniden yönelmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında ahşap yapı, ahşap yapıların inşasında kullanılan malzemeler, ahşap yapıların dayanımını artırmak için yapılması gerekenler konusunda çalışmalar artırılmalıdır.''        

Prof. Dr. Çolakoğlu, Türkiye'nin ahşap iskeletli yapı, bu tür yapılarda kullanılan ahşap kökenli elemanlar ve bu malzemelerin deprem performansları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığına dikkati çekerek, ''Bu tür çalışmaların geliştirilerek artırılması durumunda daha güvenli ve doğal konutların ortaya çıkması sağlanabilecektir. Ahşap ve inşaat konusunda uzman kişilerin bu konu üzerinde birlikte çalışması daha iyi sonuçların alınabilmesi açısından önem arz etmektedir' dedi.


        
''AHŞAP GÜÇLÜ FAKAT HAFİFTİR''


Araştırma görevlisi Cenk Demirkır depreme dayanıklı ahşap konutların geliştirilmesi konusunda çalışmak ve bilgi paylaşımı için dünyanın sayılı laboratuvarlarından biri olan Kanada'daki FORİNTEK Enstitüsü'ne kabul edildiğini söyledi.        

FORİNTEK Enstitüsü'nde Türkiye için uygun ağaç türlerinin tespiti konusunda çalışacağını belirten Demirkır, ''Dünyanın bazı bölümleri deprem konusunda yüksek riskli bölgelerdir. Bu bölgelerdeki yapıların güçlü deprem yüklerine karşı dirençli olmaları gerekmektedir'' diye konuştu.        

Demirkır, ahşap sistemlerin yığma ve betonarmeye göre doğal şekilde daha sünek olduklarını ifade ederek, ''Süneklik, yapının çökmeden akabilme ve şekil değiştirebilme kabiliyetidir. Depremin ani şekilde oluşturduğu yüklere karşı binalarda eğilebilirlik ve bükülebilirlik istenen bir özelliktir. Bu özellikler binanın depremde biriken enerjiyi dağıtmasını sağlarlar'' dedi.        

Yapısal bir materyal olarak ahşabın deprem performansı konusunda diğer materyaller üzerinde bazı avantajlar sağladığını anlatan Demirkır, şunları kaydetti:        

''Ahşap güçlü fakat hafiftir. Böylece zemin hareketleri diğer yapılardaki gibi ahşap yapıda büyük bir enerji oluşturmaz. Ancak, 'ahşap ev hangi durumda olursa olsun depreme dayanıklıdır' demek bilimsel görüşten uzaktır. Yapısal tasarımları mühendislik bilimleri dikkate alınarak yapılmalıdır.''

 Ahşap yapılarda yaşayanların fizyolojik ve psikolojik açıdan kendilerini· çok daha sağlıklı hissettiklerini,

  Ahşabın insanla birlikte soluk aldığını, romatizma, astım, böbrek· hastalıkları ve dolaşım bozuklukları üzerinde olumlu etkileri olduğunu,

  Japon deprem uzmanlarının, tüm dünyada depreme karşı en dayanıklı yapının· Osmanlı ahşap karkas sistemi olduğunu açıkladıklarını,

  1894 İstanbul depreminde, kalitesiz ahşap yapıların bile yıkılmadığını,· yanlarındaki güzel, yeni ve demirle bağlanmış kagir yapıların tümüyle yıkıldığını,

  ABD'deki konutların yaklaşık yüzde 90'ının ahşap olduğunu,·

  Şiddetli bir deprem sonrasında hasar gören betonarme bir yapının yıkılmak· zorunda olduğunu, hasar gören ahşap bir yapının ise kısa surede onarılıp, tekrar içinde yaşanılabileceğini,

  Betonarme-karkas dışında kalan tüm yapım sistemlerinde, zaman içinde hasar· gören taşıyıcı elemanların, yapı tümüyle yıkılmadan onarılabildiğini, hatta değiştirilebildiğini,

  Ahşap yapıların çok hafif olduğunu, kolay kolay çökmediğini, çökse bile· içinde bulunanları öldürmediğini,

  Bir depremde, başlıca ölüm nedeninin yalnızca betonun ağırlığı· olduğunu,

  Betonarmenin, ahşaba göre 5 misli, çeliğin 13 misli ağır olduğunu,·

  Marmara ve Bolu depremlerinde ahşap yapılarda yaşayanlardan hiç kimsenin· yaşamını yitirmediğini,

  Tarihten günümüze ulaşan en güzel sarayların, tapınakların ve diğer· görkemli yapıların hiçbirinde beton kullanılmadığını ve binlerce yıldır ayakta kaldıklarını,

  1225'te Ren Nehri'ne yapılan ahşap Basel Köprüsü'nün 1903 yılına dek 774· yıl hizmet verdiğini,

  13'üncü ve 14'üncü yüzyıllarda yapılan, ahşap kolon ve çatıları olan· Kastamonu, Mahmutbey, Beyşehir, Eşrefoğlu ve Afyon Ulu camilerinin, özel bir bakım yapılmaksızın 600-700 yıldır ayakta olduğunu,

  Dünyanın en büyük tarihi üç ahşap yapısından bir tanesinin, 100 metre boyu· ve sekiz katlı bir binaya eşdeğer yüksekliğiyle tam 100 yıldır ayakta olan Büyükada'daki Rum Yetimhanesi olduğunu,

  1790'da, ahşap kullanılarak ve hiçbir taşıyıcı eleman olmaksızın 108· metre

"açıklığa" ulaşıldığını, bugün bu açıklığın 250 metreye ulaştığını,

  Yangına dayanıklı olduğu için, dünyanın önde gelen mimarlarının ahşabı· çeliğe yeğlediklerini,

  Bir yangın sırasında, gerekli kesitin biraz daha büyüğü kullanıldığında,· dıştaki kömürleşen tabakanın iç ahşabın yanmasını geciktirdiğini,

  Bir yangın sırasında, çelik bir çatının 600 dereceden sonra çökme riskinin· belirdiğini ve 15 dakika içinde çökebileceğini, buna karşılık ahşap bir çatının ortalama 1 saat ayakta kalabildiğini ve bu yüzden insanların canlarını kurtarma zamanlarının olduğunu,

  Ahşabı, yapı sektöründe kullanan ülkelerde ormanların küçülmediğini,· tersine bilimsel bir yaklaşım ve koruma anlayışı ile büyümekte olduğunu,

  ABD'lilerin, yaşadığı topraklar üzerinde yalnızca 200 yıldır ev· yaptıklarını, Anadolu'da ise 10 bin yıldır geleneksel yöntemlerle ev yapıldığını,

  ABD'lilerin, depreme karşı yaşam  güvenceleri için, Anadolu insanının· binlerce yıldır tanıdığı, uyguladığı ve 1940'lara dek de sürekli geliştirdiği ahşap-karkas yapı sistemini yaygın biçimde kullandıklarını,

  Bugün gerekli önlemler alınır, ahşaba dönülürse ve doğa da bize 20 yıl· "avans" verirse, Türkiye'nin tüm deprem riskinden 20 yıl içerisinde tümüyle kurtulacağını,

Biliyormuydunuz … ?

 

Orman Varlığımız

       Türkiye ormanlarının genel durumu; 1963-1972 yılları arasında ilk defa ülke çapında tüm ormanları kapsayacak şekilde düzenlenmiş olan Orman Amenajman Planlarının Orman Genel Müdürlüğü, Amenajman ve Silvikültür Dairesi Başkanlığı, Envanter Fen Heyeti Müdürlüğü tarafından değerlendirilmesi ile tespit edilmiş ve 1980 yılında bir bültenle yayınlanmıştır.

      1973 yılından evvel hazırlanmış olup, plan süresi sona eren planlara ait ormanların durumunun yeniden tespiti için günün şartlarına göre plan yenileme çalışmaları sonraki yıllarda devam etmiştir. Bu yenilenen planlardaki bilgilerin belirli periyot süreleri sonunda ülke çapında güncellenmesi ve değerlendirilmesi Orman Genel Müdürlüğü Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığı tarafından 1997 yılında ikinci defa yapılmıştır..Planların birinci ve sonraki yenileme çalışmalarında hava fotoğrafları ile geçici deneme alanlarına dayalı yersel envanter metotlarının birlikte kullanıldığı kombine orman envanter metodu uygulanmıştır.

      1963–1972 dönemi birinci envanter sonuçları (Ankara 1980) ile 1973–1996 dönemi ikinci envanter sonuçları (Ankara 1997) karşılaştırılarak ülke ormanlarının gelişimi hakkında bilgiler elde edilmiştir. Ancak ilgili tablolarda yer alan veri ve bilgilerin bilgisayar ortamında bulunmaması nedeniyle; güncelleme, değerlendirme ve raporlama etkin ve süratli bir şekilde yapılamamıştır. Planlardaki bazı sayısal verilerin plan bazında(işletme sınıfı) ilk defa bilgisayar ortamında bir veri tabanına aktarılarak değerlendirilmesi 1997 – 1999 yılları arasında yapılmış ve bu bilgiler ulusal ve uluslar arası raporlarda yer almıştır.

 2000’li yıllarda ülke bazında ormanlarla ilgili yeni bilgi talepleri artmış ve mevcut veri tabanlarındaki bilgiler ve envanter sonuçları yetersiz kalmıştır. Bu nedenle mevcut planlardaki bazı ek bilgileri de kapsayan, standart ve kodlanmış bilgileri içeren yeni bir veri tabanı hazırlanmıştır. 1973-2004 yıllarında hazırlanmış ve uygulanmakta olan plan bilgileri bu veri tabanına aktarılarak ulusal bazda değerlendirilmiştir.

      Bu veri tabanındaki bilgiler; Orman Bölge Müdürlükleri, İller itibariyle değerlendirilerek, ormanın işletme şekilleri ve kapalılık durumlarına göre çeşitli tablolar halinde gösterilmiştir. Bu tablolar; ormanla ilgili, saha (alan), servet (dikili kabuklu gövde hacim miktarı), artım (yıllık ortalama cari servet artımı) ve eta (kesilmesi planlanan yıllık ortalama odun hasılatı miktarı) durumlarını; işletme amaçları, ağaç türü ve karışımları itibariyle göstermektedir

      Genel olarak değerlendirildiğinde, geçmişteki duruma göre bugünkü ormanlık alanlarımızın saha ve serveti ile cari yıllık artımları artmakta, ormandan çıkarılması planlanan odun hasılası azalmaktadır. Bu değişimde, son dönemlerdeki planlama ve uygulama faaliyetlerinde ormanın odun üretimi dışında diğer ürün ve hizmet fonksiyonlarının dikkate alınması etkili olmuştur. Ayrıca ormanların korunması ve geliştirilmesi için yapılan faaliyetler de etkili olmaktadır.

      Ormanlarımızın büyüklüğü ve değişimleri bakımından, bu güne kadar gerçekleştirilen orman envanter değerlendirme sonuçlarına göre Genel Ormanlık sahamızın büyüklüğü;
1963–1972 yılında: 20.199.296 Hektar (Ülke genelinin % 26,1' i),
1997 yılında: 20.703.122 Hektar (Ülke genelinin % 26,6 ' sı),
2004 yılında: 21.188.747 Hektar (Ülke genelinin % 27,2 ' si)
tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu envanter sonuçlarına göre ormanlık alanımızda son 30 yılda yaklaşık 990 bin hektarlık artış olduğu tespit edilmiştir.

Ülkemiz orman alanında tespit edilen bu artışın nedenleri;
1- Orman alanlarının, çevrenin en önemli unsurunu teşkil ettiği ve orman ekosistemlerinin korunması hususlarında halkın bilinç düzeyinin yükselmesi,
2- Hazine arazileri ve diğer potansiyel alanlarda özellikle Orman Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen başarılı ağaçlandırma faaliyetleri,
3- Orman içi ve civarında görülen nüfus hareketleri nedeniyle, arazi kullanım değişikliklerinden kaynaklanan ve orman ekosisteminin gelişimine uygun olan alanlarda doğal süksesyonun oluşması,
4- İlk envanter çalışmalarında çok az da olsa (genel ormanlık alanın %0,1'i kadar ) bazı ormanlık alanların envantere alınamadığı ve bunların sonraki envanter çalışmalarında tespit edilebilmesidir.
Ormanlık alanlarımızdaki, nitelik gelişimine baktığımızda;
1963-1972 ilk planlarda: Normal (Verimli) orman alanımız 8.856.000 Hektar,
1997 yılında: Normal (Verimli) orman alanımız 10.548 .000 Hektar
2004 yılında: Normal (Verimli) orman alanımız 10.621.221 Hektar tespit edilmiştir. Koruma ve ağaçlandırma faaliyetleri ile Normal ormanlık alanımız artmıştır.

Buna göre son 30 yıl içersinde ormanlık alanımızda yıllık olarak yaklaşık 30 bin hektar artış olmaktadır. Ormanlık servet miktarı geçen süre içersinde artmıştır. Bunun sebebi iki envanter değerlendirme yılları arasında geçen sürede ormanın doğal gelişimi ile meydana gelen hacım artımına karşılık, doğal veya insan müdahalesi yoluyla ormandan çıkan servet miktarının daha az olmasıdır. Bunun sebebi olarak 1973 yılından sonra ormanların planlamasında odun üretimi dışında diğer orman fonksiyonlarının dikkate alınması ve uygulamada ormanların korunması ve geliştirilmesinin benimsenmiş olmasının etkisi olmuştur.

Ormanlarımızda yaygın olarak bulunan ağaç türleri alanları ile birlikte aşağıda listelenmiştir:

Ağaç Türü

Alanı

Meşe

6.476.277

Kızılçam

5.420.524

Karaçam

4.202.298

Kayın

1.751.484

Sarıçam

1.239.578

Göknar

626.647

Ardıç

447.493

Sedir

417.188

Ladin

289.397

Kızılağaç

95.103

Kestane

88.773

 

     Yukarıda belirtilen ağaç türlerinin yanı sıra Diğer Çam türlerimiz, Dışbudak, Ihlamur, Kavak, Okaliptüs gibi ağaçlarımız 50.000 hektardan küçük alanlarda varlıklarını sürdürmektedir.

FOTO GALERİ
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi37
Bugün Toplam197
Toplam Ziyaret401754
Saat